Daha önce dijital öğrenme üzerine Aslı Telli Aydemir ve Erkan Saka ile gerçekleştirdiğim sohbetlerin devamında, bu kez Bahçeçehir Üniversitesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç Dr. Yavuz Samur ile konuştum. Konu eğitim ve teknoloji olunca görüş ve fikir alışverişi yapılacak kişilerin başında geliyor benim için. Yavuz Hocam, aynı zamanda oyun tabanlı öğrenme ve oyun tasarımı konusunda da ilham veren işler yapıyor. Bu tutkusunu yakından gözlemlemiş biri olarak, öncülük ettiği Oyun Tasarımı Atölyesini takip etmenizi öneririm. Daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi, her daim gelişen dijital kültürün içinde “tüketen” olmaktan ziyade, “üreten” bireyler olabilmek ve yetiştirebilmek için ne yapılabilir sorusunun en iyi yanıtlarından biri, bence Oyun Tasarımı Atölyesi.
Kendisine, Türkiye’de dijital öğrenme kültürü ve gelişmesi için neler yapılabileceği ile ilgili sorular yönelttim, ve birçok noktada sonuna kadar katıldığım yanıtlar aldım. Özellikle de, Türkiye’de dijital öğrenme alanında daha çok araştırma ve uygulamaya dönük çalışmaların olabilmesi için daha fazla destek sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Kendisinin de belirttiği gibi TÜBİTAK’ın Dijital İçerikli Açık Ders Kaynakları proje çağrısı bunun için önemli bir adımdı. Umuyoruz ki, bunların devamı gelecektir.
1. Dijital öğrenme, dünyada geldiği duruma kıyasla sizce Türkiye’de ne durumda? Bu alanda Türkiye’de en umut verici gelişmeler neler?
En umut verici gelişme belki de yapılan büyük yatırım ile FATİH projesi idi, ancak projeden tam anlamıyla verim alınabildiğini söyleyemeyiz. Türkiyede teknoloji odaklı yatırımlar yapılmaya devam ettikce dünyaya kıyasla pek gelişme kaydedemeyeceğimizi düşünüyorum. Dünyanın birçok ülkesinden teknolojik altyapı anlamında iyi olsak da bu altyapıdan öğrenme anlamında yeterince iyi seviyede olduğumuzu söyleyemem.
2. Dijital öğrenmenin Türkiye’de daha çok gelişmesi için neler yapılabilir? Önündeki engeller neler?
Öncelikle insanlardaki yapının değişmesi gerekiyor. İnsanlar hala yüzyüze öğrenmeyi istiyorlar ülkemizde. Kendi başına öğrenebilen insan sayısı çok az. Bunun nedeni de alışkanlıklar. Bu nedenle uzaktan eğitimde daha çok harmanlanmış öğrenmeye odaklanılması gerektiği düşüncesindeyim. Bizim kültürümüze daha yatkın bir süreç öneriyor. Önümüzdeki en önemli engel bu nedenle kişilerin/öğrenenlerin tutumları ve yaklaşımları. Bir başka engel ise kalite. Nicelik olarak Türkiye’de de online öğrenme ortamları artmaya başlasa da nitelik olarak kaliteli online bir öğrenme ortamı sunduğumuzu söyleyemem. Burada öğrenci analizinden tutun da ta değerlendirmeye kadar olan bir süreçten bahsediyorum. Bunların hepsini kapsayan kaliteli öğrenme ortamları hazırlanılması gerekmekte.
3. Sizce yüksek öğrenim kurumlarında dijital öğrenme konusunda olumlu gelişmeler oluyor mu? Daha çok ne yapılabilir ve ne tür işbirlikleri gerekli?
YÖK’te değil ama TÜBİTAK’ta bunların planlandığını ve uygulamaya geçilmeye başlandığını söyleyebiliriz. En azından o yönde gelişmeler söz konusu. Açılan proje çağrılarına baktığımızda online ortamlarda öğrenme için de yer verilmesi bu açıdan gelişme kaydedilmesine yönelik adımlar olarak görülebilir. Yüksek öğretim kurumlarından da bu alanda daha çok araştırma yapmaları beklenebilir ve hazırlamış oldukları içerikleri etkili bir şekilde sunmaları beklenebilir. Henüz e-mailini açmayı bilmeyen profesörlerin olduğunu varsayarsak ülkede YÖK’te durumların ne olduğunu siz tahmin edin. YÖK’te eğitimler devam etmeli ve geçiş hızlandırılmalı. Teknoloji okur yazarlığı sadece öğretmenlere degil akademisyenlere de sağlanmalı.
4. Şimdi “mükemmel bir dijital öğrenme” ortamı hayal edin. Ve bunu tarif edin.
Eğer bahsettiğimiz şey bir LMS ise: etkileşim içersin yeter 🙂 Büyük ihtimalle herkes buna çok kapsamlı şeyler söyleyebilir ama burada tek kilit kelime etkileşimdir.
4.soruya Bonus: Bunun için bir “araç/platform/teknoloji” geliştirmek isteseydiniz bu nasıl olurdu?
Facebook + Coursera/Udemy/Universiteplus + Adobe Connect + Google araçlarının hepsini barındıran bir sistem olurdu.
Son olarak da, Yavuz Hocanın Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç Dr. Tufan Adıgüzel ile gerçekleştirdiği bir sohbeti paylaşmak istiyorum. Eğitim teknolojileri ve öğretim teknolojieri arasındaki fark, dijital öğrenmede değişen tanımlar ve yeni öğrenme modelleri üzerine keyifli ve bilgilendirici bir sohbet olmuş. İzlemek için buraya tıklayın.
Yavuz Samur’a Twitter‘dan da ulaşabilirsiniz:
Öze inilmedikçe biçim ve teknoloji öğrenmeyi ,kolay,hızlı ve kalıcı öğrenmeyi gerçekleştiremez.Sinema ve ses kayıt cihazları icat edildiğinde teknolojiden bugünküne benzer beklentiler oluşmuştu.Film izleterek İngilizce öğretmek gibi,1960 yılların başında önemli üniversitelerimizde denendi başarısız oldu.Fatih projesi,bir teknoloji projesi olarak kalmaya mahkumdur.Çünkü öğrenme mekanizmalarını irdelemekten çok uzak kaldılar.Mevcut ,anlatım ve ezberci anlayışı aşamadılar.İstediğim ölçüde yazılım desteği bulabilirsem bir yıl içinde dijital öğrenmeyi çok yaygın ve faydalı biçimde hizmete sunabilirim.Model ve materyalin yüzde yetmişi hazırdır.Hem kâr amaçlı hem de sivil toplum kuruluşlarıyla hem de resmi devlet kuruluşlarıyla işbirliği yapabilirim. Öğretim modeline ve metoduna patent benzeri yasal koruma sağlansın kaynağı ben oluştururum. Model iki senedir,YGS ve LYS sınavlarında deneniyor.Kendi kendine çalışarak YGS ve LYS’de ilk on bine girilebileceği ispatlandı.BU sene , 2014 ‘te YGS ‘ de bir milyon üç yüzbininci sırada LYS ‘de puanı hesaplanmayan bir öğrenciyle model test edilecektir.Dershaneye gitmeden ,özel ders almadan kendi kendine çalışarak başarılı olunacağı ikinci kez kanıtlanacaktır.
Selam,sevgi ve saygılar.