Yeni bir teknolojinin bir topluluk veya toplum tarafından kabul edilip kullanılması bazı faktörlere bağlı olarak değişebilir. Teorisyenler, bu faktörlerin neler olduğu sorusuna cevap veren bazı modeller geliştirmişler elbette. Örneğin bunlardan biri Technology Acceptance Model’dir. Bilgi teknolojileri literatüründe yaygın şekilde kullanılan bu model çok basit bir şekilde der ki; potansiyel kullanıcı, söz konusu teknolojinin kendisine bir fayda sağlayacağına (perceived usefulness) ve bu teknolojinin kullanımının kolay olduğuna (perceived ease of use) inanmalıdır ki, bu teknolojiye karşı olumlu bir tavır kazanıp onu kullanmaya başlasın. Tabi ki burada bitmez, bu sadece kullanım öncesi durumdur. O teknolojiyi sürekli kullanır hale gelmeyi yani sadakati etkileyen başka faktörler de sonrasında devreye girer ve memnuniyet düzeylerine göre kişiler ya teknolojiyi kullanmaya devam eder ya da bir süre sonra bırakır.

Tabloya biraz daha genel bakarsak, Diffusion of Innovation Teorisi de der ki; bir yenilik veya teknoloji bir toplumda farklı kanallar aracılığıyla belli bir zaman dilimi içinde yayılmaya başlar ve en nihayetinde görülür ki, bu teknoloji toplumun tüm bireyleri tarafından aynı şekilde kucaklanmaz. Aşağıdaki tablodaki gibi, teknolojiyi benimseme hızı ve şekli açısından farklılıklar gösteren insan toplulukları vardır. “innovators” adıyla nitelenen grup, yeniliği yaratan ve ona öncülük eden, örneğin Steve Jobs gibi kişilerdir. “Early adopters” ise getirilen yeniliğe hemen adapte olan ve hatta bu konuda düşünce liderliği yapan kişileri temsil eder. Yeni çıkan her teknolojiyi ilk satın alanlar ve kullanımını teşvik eden kişilerdir bunlar. Sosyal medyada takip ettiğiniz ve etki gücü yüksek kişiler işte bu liderler. “Early majority” grubu da, belki liderlik yapmaz ama çok da sorgulamadan, birkaç faydalı tarafını gördükten sonra yeniliği benimseyen insanlardır, ki toplumun önemli bir kısmı bu insanlardan oluşur. “Late majority” de biraz geriden gelir ancak illa ki adapte olur. Facebook’u yeni yeni kullanmaya başlayan anneler/babalar belki de bu gruptadırlar:) “Laggards”tan bahsetmiyorum bile, onlar için yapacak birşey yok!

Distribution

Şimdi diyorum ki, online eğitimi de yeni bir teknoloji olarak görebiliriz. O halde online eğitim konusunda neredeyiz? Açıkçası dünya aldı başını gidiyor ancak Türkiye’de durum henüz o kadar parlak değil (ancak umutluyum!). Dünya genelinde, birçok online eğitim girişimi mevcut, “Early adopters” grubu da online eğitimin yarattığı fırsatları hemen gördü ve online platformlarda kişisel gelişim fırsatlarından faydalanmaya başladı ancak Türkiye’de online eğitimin aslında “faydalı” bir eğitim metodu olduğuna dair algı hala oldukça düşük (“perceived usefulness” konusu). Dolayısıyla çoğunluk tarafından hala kabul görmüş değil.

Peki gelişmesi için ne yapılabilir? Bana göre, Türkiye’de online eğitimin (özellikle yaşamboyu eğitim kapsamında) bir nebze gelişebilmesi için 3 kilit bileşen var:

1.Köklü Eğitim Kurumlarının Taşın Altına Elini Sokması Gerek 

Türkiye’de öncelikle yıkılması gereken negatif bir “uzaktan eğitim” algısı mevcut. Birçok insanın uzaktan eğitimden anladığı, kelimenin tam anlamıyla “uzak” ve “soğuk” bir eğitim anlayışı. Milyonlarca bireye eğitim şansı tanımış olmasına rağmen, açık öğretim kurumları ile birçok insan online eğitimi televizyondan dersleri takip etmek olarak algıladı. Yani tek taraflı bilgi transferinden ibaret olan, anlamlı bir etkileşimin yer almadığı bir modelden bahsediyoruz. Biraz daha günümüze yaklaşırsak, online eğitim; tabiri caizse “yatarak diploma almak” veya erkeklerin askerliği ertelemek için yaptığı online master programlarından ibaret zannediliyor. Bu algıların yıkılması için saygın ve köklü üniversitelerin online eğitimi yeniden tanımlayarak daha kaliteli bir düzeye getirmesi ve bu eğitimleri almış insanları nitelikli bireyler olarak iş hayatına kazandırması şart; ki faydalı olduğu ispatlanarak daha fazla insan tarafından bir alternatif olarak görülebilsin. Böylece iş verenlerin algısı da değişecektir. Üniversitelerdeki duruma bakarsak bu yenilikçi yaklaşımların benimsenmesi her zaman kolay olmuyor. Öncelikle girişimci ve yenilikçi ruh birçok üniversitede tam anlamıyla yerleşmiş değil, dolayısıyla bu ruha sahip girişimci şirketlerle veya partnerlerle iş yapmaları gerekiyor. İşte o zaman doğru sinerji oluşturularak, online çözümler yaratmak kolaylaşıyor.

2.Geleneksel Eğitimden Online Eğitime Yumuşak Bir Geçiş Şart

Kabul edelim geleneksel eğitim sistemimiz bizi kendi başına öğrenebilen otonom bireyler olarak yetiştirmiyor. Birçok insan, eğitim almak için bir öğretmenin veya yol göstericinin varlığına ihtiyaç duyuyor. Tanıdığım inanılmaz zeki veya azimli insanlar, geçmişteki eğitimi bambaşka bir alanda olmasına rağmen, tek başına sadece video izleyerek -örneğin- kodlama öğrenmeyi başarabiliyor ancak toplumun geneli bu profilden malesef oldukça uzakta. Dolayısıyla tamamıyla yalnız öğrenmeyi teşvik eden online eğitim modellerinin Türkiye’de şimdilik başarılı olması zor. Alternatif olarak, bir öğretmen veya mentör eşliğinde ilerleyen öğrenme modelleri, hem kişilerin eskiden getirdiği öğrenme alışkanlıklarına ve beklentilerine karşılık verecek hem de daha anlamlı ve interaktif öğrenme deneyimleri yaratacaktır. Anlamlı etkileşimlerin olduğu, tartışma ve proje gruplarının oluşturulduğu, edinilen bilginin gerçek hayatla net bağlantılarının kurulduğu bir modelden bahsediyorum. Manchester Universitesi’nde online olarak yaptığım MA programında da yaşadığım en büyük avantaj bu olmuştu. Program boyunca okuduğum, izlediğim veya dinlediğim her şeyi kendi mesleki yaşamımda uygulama fırsatı buldum ve edindiğim bilgileri, kullanışlı uygulamalara dönüştürerek eğitimini aldığım alanda gözle görülür bir “fayda” sağlamış oldum.

3.Bir Online Eğitim Projesinin Ciddi Bir Öğrenme İhtiyacına veya Probleme Cevap Vermesi Gerek

İnsanların akademik veya iş hayatlarındaki gerçek problemlerine çözüm bulabilmek gerekiyor. Örneğin, o terfiyi alabilmeniz için İngilizce öğrenmeniz şartsa, bunun online bir alternatifi de olmalı, çünkü hepimiz zamanla yarışıyoruz ve bir yerden başka bir yere gitmek için ayıracak zamanımız çok az ve üstüne üstlük iyi yapıldığında en az yüz yüze eğitim kadar başarılı olabilecek bir alternatiften bahsediyoruz.

Veya geçilmek zorunda olan ÜDS, KPSS, üniversite giriş sınavı gibi onlarca sınav var hayatımızda. O halde bu kişileri sınavlara hazırlayan online çözümler de olmalı; alternatifler artmalı. Online eğitimi benimseme, algıları değiştirme ve yaygınlaştırma aşamasında ihtiyaçlardan ve reel problemlerden yola çıkılması gerektiğini düşünüyorum.

Son bir yıldır birlikte çalıştığım Universiteplus, tek tek video-derslerin bulunduğu bir online eğitim platformundan, daha da anlamlı noktalara evrilmeye devam ediyor. Son olarak Boğaziçi Üniversitesi ile hayata geçirdiğimiz Online İngilizce Dil Okulu yukarıda bahsettiğim 3 koşulu da gerçekleştiren bir proje oldu. Boğaziçi Üniversitesi saygın ve köklü bir kurum olarak online bir işe imza attı (Koşul 1) ve İngilizce öğrenmek isteyen veya öğrenmek zorunda olan kişiler (Koşul 3), Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik duruşu ve birikimine güvenerek programa kayıt oluyor. Yol gösterici online dil mentörlerimizden de eğitim koçluğu alarak yalnızlaşmadan bir öğrenme yolculuğuna çıkıyorlar (Koşul 2).

Dil Okulu’ndaki öğrencilerimizle yaptığımız anket çalışmalarında da, programa kayıt olma nedenlerinin ilk 3 sırasında şunlar geliyor: Bu programı seçtim çünkü:

  • Programı Boğaziçi Üniversitesi veriyor.
  • Programda mentör desteği mevcut.
  • Yüz yüze eğitim için zamanım yok.

Sonuncu madde de oldukça önemli çünkü hepimizin yoğun hayatları var. Yüz yüze eğitim çok değerli evet, hatta bazı alanlarda elbette ki daha etkin bir öğrenme yolu ancak “zaman” çok önemli bir parametre. Çoğu kez de karar verirken oldukça kritik olabiliyor. Dolayısıyla online çözümler, özellikle yoğun tempoda çalışan insanlar için zaman problemini ortadan kaldırabilecek fırsatlar yaratıyor.

Sonuç olarak, Boğaziçi Üniversitesi dışındaki onlarca saygın üniversitenin de böyle atılımlar yaptığını hayal edince, online eğitime olan bakış açısındaki değişimin daha kolay gerçekleşeceğini de ön görebiliriz. Bu formülden yola çıkarak yapılacak online işler Türkiye’deki online eğitim sektörünün daha da gelişmesi için eminim faydalı olacak.