Gittikçe daha da dijitalleşiyor hayatlarımız. Buna karşı kürek çekmek veya yasaklar koymak yerine buna sahip çıkmamız ve iyi yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çoğu zaman farkında değiliz ama bu kültürü şekillendirenler biziz ve bu kültür içinde kendimizi nasıl konumlandıracağımızı ve geliştirebileceğimizi daha çok konuşmamız ve tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tam da bu sebeplerden dolayı, Bilgi Üniversitesi’nin en efsane öğretim üyelerinden Erkan Saka ile hem genel çerçevede dijital kültür hem de eğitimde dijital dönüşüm ile ilgili keyifli bir söyleşi yaptık.

“Erkan Hocam, ne yapsak da bu dijital dönüşümü doğru yerinden yakalasak ve daha da geliştirsek?” diye sordum. Sonra da düşündüm ki, hepimizin eğitim hayatı boyunca en az bir Erkan Hocası olsaydı bence müthiş kalkınmış bir ülke olurduk:) Erkan Hocam kısacık bir sohbetle bile zihnimi açtı. Şimdi sıra sizinkinde…

Paylaşım ve Diyalog Kültürü

Bu sohbette en çok öne çıkan temalardan bir tanesiydi bu. Her gün yeni bir teknolojik ürün, Web aracı veya mobil uygulama ile tanışıyoruz. ProductHunt‘ta her gün onlarcasını takip edebilirsiniz. Bunlar hem günlük hayatımızı hem de eğitimi kolaylaştırıyor. Bununla ilgili Erkan Hocam şunları söylüyor:

“Her teknolojik ürünü veya herşeyin en lüksünü, en pahalısını kullanmak zorunda değiliz; çünkü bu, o aracın anlamlı bir deneyim yaratacağı anlamına gelmez. Eğitimde de aynı şey geçerli. Bir tool çıkmış onu da kullanalım değil olay. Tweetdeck‘in Twitter kullanırken ne kadar yararlı olduğunu hissetmezsen o aracı kullanmanın da bir anlamı yoktur. Merkeze aracı alan bir anlayış yanlış. Önemli olan yarattığı deneyimdir.

Bu teknolojilerin kişisel ölçekte hayatımızda yarattığı mükemmel deneyimler olabilir. Ancak, özellikle eğitimde dijital dönüşüme yön vermek ve bunu iyi yönetebilmek adına paylaşım ve diyalog kültürünün oluşturulması gerektiğini söylüyor:

“Daha çok paylaşım platformları ve alanları yaratılmalı. Amaç, “Bu uygulamayı ilk defa ben kullandım.” veya “Bunu ilk defa ben yaptım.” egosuyla çıkıp anlatmak olmamalı. Gerçekten iyi uygulamalar, anlamlı deneyimler ve vaka analizleri paylaşılsın. Örneğin Hackerspace, paylaşımlarını workshoplar halinde yapacak. Bir de bazı paylaşımlarda daha çok ürünler/araçlar ön planda olabiliyor. O ürünle yarattığın deneyimler daha çok paylaşılmalı. Eğitimde de, açık kaynaklar gittikçe önem kazanıyor. Varolan kaynaklarla da anlamlı birçok şey yaratılabiliyor aslında. Meselenin özü, her gün yeni bir araç denemek değil.”

Erkan Hocayla ilk tanışıklığım Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Eğitimde Dijital Dönüşüm Konferansında olmuştu. Konuşmasında da, Bilgi’de halen verdiği Dijital Kültürler dersindeki uygulamalarını paylaşırken, aslında tam da bahsettiği “deneyimlemek” ve daha da önemlisi bunları paylaşmak ve yeni diyaloglar geliştirmenin önemini göstermiş oluyor. Dijital Kültürler dersi, online ve mobil araçlar eşliğinde, öğrencilerin farklı online topluluklarda etkileşim içinde öğrenmesine olanak sağlıyor. Ve öğrenciler dersin doğasına uygun bir şekilde öğreniyorlar. Foursquare’den yoklama alınıp, Facebook gruplarında ve Twitter’da hararetli tartışmalar yapılıyor. Öğrenciler sınava girememeleri durumunda Erkan Hoca’nın hazırladığı online ağlama duvarında geçerli mazeretlerini sıralıyorlar:)

Eğitimde Etkileşimli Öğrenme 

Erkan Hoca, kendi derslerindeki uygulamalarda, öğrenmenin açık uçlu bir süreç olduğuna inanıyor. Yani daha katılımcı, daha deneyimsel ve deneysel, daha öğrenci merkezli ve interaktif, aynı zamanda da daha çok platforma yayılmış. O yüzden de, öğretmen anlatımının merkezde olduğu, etkileşime müsaade etmeyen, sadece eğitim içeriğini depolama işlevi gören online platformları tercih etmiyor ve şunları ekliyor:

“Nasıl ki gerçek bir sınıf ortamında öğrenciyle temas kurup ona dokunabiliyorsun, online’da da bunu yapabileceğimiz mecralar ve araçlar mevcut. Twitter’da tweetlerle atışırken, bunu kamudan uzaklaşarak kapalı bir platformda yapmak güçleşiyor. Türkiye’de ise uzaktan eğitime bakarsak, biraz daha öğretmen-merkezli, daha geleneksel durumda. Ama bir geçiş dönemindeyiz. Henüz evrimimizi tamamlamış da değiliz.”

Öğrencilerle tüm bu online deneyimleri yaşarken, öğrencilerin dijital okuryazarlığı nasıl öğrendiklerini soruyorum:

“Tam da bunları deneyimlerken öğreniyorlar. Örneğin, Facebook grubunda tartışırken bir hata yapınca, aslında neden yaptığını işte tam da o anda öğreniyor. Yoksa deneyimlemeksizin, netiquette‘in önemini ne kadar anlatırsanız anlatın yine de etkili olmayacaktır.”

Dijital Üretim Kültürü

Dijitalleşirken, kültürü ayrı bir tarafta veya bizden bağımsız gelişen birşey olarak göremeyiz elbette. Daha çok tüketim odaklı bir dijital kültür yaşarken üretimin ve bu kültürün yaygınlaşması gerektiğinin vurgusunu da şöyle yapıyor:

“Teknoloji hayatı kolaylaştırırken bir yandan da tüm bu araçların üretim sürecini görmezden gelmeye eğilim gösteriyoruz. Tüketim odaklı bir dijital kültür hakim zaten. Ancak, tıpkı el yazısının yazıyı üretme sürecinde ne kadar önemli bir süreç olduğunun anlaşılması gibi, kullandığınız bir Web aracının kodlanırken nasıl bir süreçten geçtiğini görmek, bilmek ve hissetmek de önemli aslında. Herkes kodlama bilmek zorunda değil ama en azından fikir sahibi olmak ve arkada yatan üretim sürecini hissedebilmek lazım. Bu da dijital kültürün bir parçası. Zaten yeni dünyanın, dijital kültürün bel kemiği kodlama ve daha da önemli hale gelecek. Yeni akademik dönemde bir dersimde, Code Academy‘ye de değinmek niyetindeyim. Örneğin, Wordpress blogunda bile bir görsel azıcık kaysa, onu HTML koduyla anında hallediyorsun. Amaç, coder olmak değil elbette ama hem biraz fikir sahibi olmak hem de üretim sürecini öğrencilere hissettirebilmek.”

Kodlama demişken, üretmeyi ve yaratmayı ön plana alan bazı oluşumlara değinmekte fayda var. İlgilenenler için:

Maker Hareketi

CoderDojo

Bu sırada, Erkan Hoca’dan yeni birşey daha öğreniyorum: GraphCommons‘ın açık kaynak, kolektif veri derleme ve haritalama platformu. Erkan Hoca, bu şekilde üretime davet eden açık kaynak platformların artması gerektiğine inanıyor. Ancak “Çoğu insan Facebook’un sunduğu o dar dijital pencereden bakmayı tercih ediyor. Halbuki üretmek ve katılımcı olmak gerek. Bu projenin eğitimde de kullanılması mümkün, öğrenci hem araştıracak hem de bu haritalarla birşeyler üretmiş olacak.”

Türkiye’den çıkan bir graphcommons projesine de göz atmak isterseniz: Mülksüzleştirme Ağları

Ve bitirirken diyoruz ki “Bir gün herşey dijital olacak.” Ama önemli olan bu geçiş sürecini nasıl yöneteceğiz. Bu süreçte en önemli meselerden bir tanesi sanıyorum ki üretim kültürünü daha çok kucaklamak ve daha çok paylaşım olanağı yaratmaktan geçiyor.

Inanıyorum ki, üretim ve yaratmayı hedefleyen bir dijital kültür içinde büyüyen bir neslin de öğrenme alışkanlıkları bu yönde gelişecek ve eğitimdeki dijital devrim tam olarak bu anlama gelecek.

Erkan Saka ile igili daha fazla bilgi için:

Erkan’s Field Diary 

Youtube Kanalı

Twitter

Bonus: Erkan Hoca öğrencilerine Final Sorularını nasıl veriyor?