Dijital yerli olarak adlandırdığımız, teknolojinin içine doğmuş bir nesle öğretmenlik yapıyoruz. Bu nesil, hem bilgisayar hem de mobil araçlarla görsel ve işitsel öğelerin inanılmaz bir hızda bir biri ardına aktığı çevrimiçi ortamlarda saatlerini geçiriyor. Oyun oynuyorlar. Video izliyorlar. Instagramda geziniyorlar. Tweet atıyorlar. RT’liyorlar. Facebook’taki anasayfalarında dakikada onlarca paylaşım akıyor. “Like”lıyorlar. “Caps”liyorlar. “Vine” atıyorlar. Dikkat süreleri az; çabuk sıkılıyorlar. Bu durum; sosyal, psikolojik veya bilişsel boyutlarda ayrıca tartışılabilir. Dijital dünyada bırakılan izler ve dijital kimlik yönetimi ise bambaşka bir tartışma alanı.
Bu noktada vurgulamak istediğim, özellikle dijital görsellikten böylesine beslenen bir neslin öğrenme ortamlarındaki beklenti ve ihtiyaçları da benzer boyutlarda olacaktır. Bir ders süresini yalnızca öğretmen anlatımıyla geçirmek veya ders içeriğini sadece yazılı materyallerden oluşturmak, bu neslin öğrenme ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olmayacaktır. Elbette ki öğrenmeyi “engaging” hale getirmenin sayısız yolu var. Multimedya içerikler de bunlardan sadece bir tanesi. Özellikle multimedya içeriğe değinmemin nedeni ise, harmanlanmış (blended) eğitim, ters yüz edilmiş (flipped) sınıflar ve online öğrenmede kullanımı her geçen gün artan videonun eğitimde nasıl daha etkili kullanılabileceğini paylaşmak istemem.
Eğitimde video, üzerinde bolca araştırmanın yapıldığı bir alan. Bilişsel Öğrenme Teorisine göre de, video etkili bir öğrenme aracı olabilir çünkü görsel ve işitsel öğelerin etkili harmanlanması, bilginin uzun süreli hafızaya aktarılma olasılığını artırıyor. Böylece, önceki bilgilerle entegre olan yeni bilgi, kalıcı öğrenmeye yol açıyor.
Ancak, insan beyni aynı anda sınırsız miktarda görsel ve işitsel öğeyi işleyecek bir kapasiteye sahip değil. Eğer bu kapasitenin üzerinde bir aktarım yaparsak veya kelimeler ve görsellerin doğru entegrasyonunu sağlayamazsak bilişsel yüke (cognitive load) yol açarız. Örnekleri için hemen zihnimizi yoklayalım. Slide’ları baştan sona yazıyla dolduran bir konuşmacıyı veya öğretmeni hatırlayın. Ya da bu öğretmen bizzat siz olabilirsiniz. İşte böyle durumlarda, hem “slide”daki yazıyı okumaya çalışan hem de konuşmacıyı dinleyen kişinin zihni yorulur çünkü kelimeleri, hem sözlü hem de yazılı kanalla işlemeye çalışan sözel (verbal) kapasite aşırı yükten yorgun düşer ve en sonunda pes eder.
Mayer (2009) bunu önlemenin birkaç önemli ipucunu bize veriyor. Özellikle ekran kaydetme ve voice-over teknikleriyle videolarınızı kendiniz hazırlıyorsanız veya derslerinizde sık sık PowerPoint kullanıyorsanız aşağıdaki birkaç prensibe göz atmakta fayda var.
1. Multimedia Principle: İnsan zihni, kelime (yazılı veya sözlü) ve görselin (resim, şema, grafik, ikon, animasyon vb) birlikte kullanılması yoluyla daha etkili öğrenir. Sadece kelimeler aracılığı ile değil. Diğer bir deyişle, sadece dinleyerek veya sadece okuyarak etkili öğrenemeyiz. Bu nedenle, video içeriklerinizde güçlü görseller kullanmaya özen gösterin.
2. Coherence Principle: İçerikle direk bağlantısı olmayan, dekoratif görsel öğeler öğrenme üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Dolayısıyla eğlenceli olduğunu düşündüğünüz ilgisiz ve dikkat dağıtıcı görsellerden kaçının.
3. Spatial contiguity: Görseller ve açıklayıcı kelimelerin olabildiğince birbirine yakın konumlandırılması daha etkili öğrenmeye yol açar.
4. Modality Principle: Bir görsel kullanıyorsanız, bununla birlikte yazılı metin kullanmaktansa sözlü anlatım yapmak daha etkili öğrenmeye yol açar, çünkü aynı anda hem görsele hem de metne odaklanan öğrencinin görsel hafıza kapasitesi aşılmış olacaktır. Videoda doğru kullanımını izleyebilirsiniz.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=HioP8Hv1MlA?rel=0]
5. Redundancy Principle: Bir görsel kullanıp bununla ilgili sözlü anlatım yapıyorsanız, görseli açıklayan bir de yazılı metin kullanmanıza gerek yoktur. Bu durumda, yazılı metin “redundant” (gereksiz/fazladan) olacaktır. Aşağıdaki video hem bu prensibi açıklıyor hem de doğru ve yanlış kullanımlara örnek veriyor.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=22Ge4df5j3A?rel=0&w=420&h=315]
Video ile öğrenme günden güne daha da yaygınlaşırken, insan beyninin temel çalışma prensiplerini göz ardı etmemek gerekiyor. Zihnimiz belli bir bilişsel kapasitede bilgiyi işliyor ve öğrenme süreci de bilgiyi anlamlı bir şekilde yapılandırma süreci. Dolayısıyla, video içerik veya PowerPoint sunumu hazırlarken bu temel ilkeleri hatırlamak önemli olabilir. Bu yazıda, 12 multimedya prensibinden 5’ini paylaştım. Daha fazlası için buraya göz atabilirsiniz.
Kaynak:
Mayer, R. (2009). Multimedia Learning. New York: Cambridge University Press
Güzel bir özet.Bilişsel becerileri yeterli işlerlik düzeyine çıkarmadan tam,doğru,kolay ve hızlı öğrenmeyi gerçekleştirmek oldukça zordur.Görselleri eğlenmek ve tepki vermek için kullanma alışkanlığı oluştuğunda görsel zenginliği öğrenmeyi engelleyici olabilir.
Selam,sevgi ve saygılar.