Yaklaşık bir buçuk sene önce özel bir okulda İngilizce öğretmeni olarak çalışırken mesleğimi değiştireceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Anadolu Öğretmen Lisesi yıllarımdan beri yapmayı istediğim bir işti öğretmenlik ve Boğaziçi’nde eğitim fakültesini bitirdikten sonra da hiç tereddüt etmeden öğretmen olarak çalışmaya başladım. Çalışma ortamı ve iş arkadaşlarım açısından da çok şanslı bir başlangıç yaptım. Bir yandan da, eğitim teknolojileri alanında başladığım online yüksek lisans programıyla birlikte online eğitim alanına ilgim git gide artıyordu. Öğretmen olarak çok şey öğrendiğim 4 yılın ardından tesadüfi bir şekilde bir online eğitim startupıyla yolum kesişti ve farklı birşey denemenin zamanı gelmişti. Farklı şekillerde tanımlansa da, startup’lar bir problemi çözme ya da önemli bir ihtiyacı karşılama amacıyla ürün veya hizmet sunan büyüme potansiyeli ve hedefiyle kurulmuş girişimler olarak tanımlanabilir. Şimdi, bir buçuk yıldır online öğrenme alanında hizmet sunan bir startup çalışanıyım. Bu yazıyı ise, bir öğretmen gözünden startup deneyiminin neye benzediğini anlatmak ve biraz da olsa startup dünyasını eğitim dünyasına tanıtma amacıyla paylaşmak istedim.
Startup Kültürü
Her şeyden önce bir startup’ın hiçbir büyük şirket veya kurumdakine benzemeyen kendine has bir kültüre sahip olduğunu vurgulamakla başlamalıyım. Bu da, alışılagelmiş bir hiyerarşi ve organizasyon şemasının olmadığı bir ekipte çalışmak anlamına geliyor. Hiyerarşi olmadığı gibi, kurumsal şirketlerdeki gibi farklı departmanların da bulunmadığı startup’larda küçük bir ekip kafa kafaya vererek hep birlikte önlerindeki işi kotarma gayesiyle çalışır. İşi kotarmak için de gidilecek sabit bir yol genellikle yoktur. Bir yol denersiniz ama tutmayabilir; o halde diğer yoldan gitmeniz gerekir. Bu, ölçeklenebilir ve tekrar edilebilir bir iş modeli yakalayana kadar devam eden doğal bir süreçtir.
Öğretmenlik ise rutinleri ağır basan bir meslektir (Burada rutin kelimesi negatif algılanmamalı). Örneğin, geçen yılın müfredatı olağanüstü bir durum olmadığı sürece bir sonraki yıl olduğu gibi tekrar uygulanır. Eğitim-öğretim aktivitelerinde değişikler ve adaptasyonlar elbette yapılır ama geniş bir tablodan bakılınca bunların hepsi mikro düzeydedir. X aktivitesi yerine Y aktivitesini uygulamayı tercih edebilirsiniz ama genel anlamda rutinler değişmez. Bir startup’ta çalışmak ise, rutinler olmaksızın farklı dinamiklerde çalışmak demektir. Süreç içinde deneyerek, test ederek, yanılarak ve değiştirerek devam edersiniz. Yenilikçi olmak işin doğasıdır.
Bir startup’ta çalışmayı farklı kılan bir diğer etken, kurumsal şirket veya eğitim kurumlarının aksine, her ekip çalışanının şirket vizyonu ve kültürüne olan bireysel katkısıdır. Elbette ki temel vizyon kurucu(lar)dan gelir ancak kurucu her ekip çalışanıyla birebir etkileşim halindedir ve fikirler birlikte evrilir. Kimi zaman kurucuyla bol hararetli tartışmalara girilir ve bunların hepsi yararlıdır. En nihayetinde bir startup’ta, kurumsal bir şirkette yaşanma ihtimali zor bir motivasyonla çalışırsınız, çünkü gelişim ve şirketçe fark yaratmadaki katkınız hissedilir derecede daha büyüktür.
Growth vs. Fixed Mindset (Gelişim Özteorisi – Varlık Özteorisi)
Bu süreçte öğrendiğim en değerli şeylerden biri, sürekli öğrenmeye ve yeni beceriler edinmeye duyulan arzu ve bunun önemi. Bu yazıyı okuyanlar “growth mindset” kavramından bahsettiğimi anlayacaklardır. Growth (gelişim) odaklı insanlar öğrenmeye ve yeniliğe açık, engellerden kolay kolay etkilenmeyen, zorlukları seven ve aşmak için gerekli motivasyona sahip insanlardır. Bunun tam tersi eğilimindeki insanlar ise, zekanın ve kabiliyetlerin doğuştan ve değişmez olduğuna inanıp gelişim gösterme motivasyonu duymayan, zorluklardan veya risklerden uzak duran ve bir zorlukla karşılaştığında kolayca pes etme eğilimi gösterenlerdir. Konfor alanlarından çıkmayı da pek sevmezler (İyi haber ise, bu eğilimlerinizi isterseniz değiştirebilirsiniz. Daha ayrıntılı okumak isteyenler buradan yararlanabilir).
Startup kültürü ise, gelişim odaklı bir eğilime sahip olmayı gerektiriyor. Bence birincil nedeni, yeniliğe öncülük etmek için öncelikle yeniliğe ve gelişime açık olma gerekliliği. Özellikle teknoloji odaklı bir startup’ta sürekli araştırmak, okumak, yenilikleri takip etmek ve var olandan farklı veya daha iyi neyi yapabileceğini bulmak önemlidir. Dolayısıyla, algıları açık ve meraklı olmak, sürekli öğrenmek ve bunları takım içinde paylaşıyor olmak hayati derecede önemli.
Gelişim odaklı olmak bir startup’ta hayatta kalmak için gereklidir de. Bir startup’ta en başta tanımlanmış bir göreviniz olabilir ama daha sonra işler böyle gitmeyebilir. Birden fazla şeyden az da olsa anlamanız, farklı beceriler gerektiren ve daha önce hiç yapmadığınız işler yapmanız gerekebilir. Sonuç olarak, “bunun nasıl yapıldığını bilmiyorum veya yapamam” zihniyetinin aksine, “bunun nasıl yapılacağını öğrenmem gerekiyor ve öğreneceğim” zihniyetine sahip olmak gerekiyor. Bu, daha önce sabit bir alanda rutin işler yapmış kişiler için zor gibi görünse de, kişinin kendini ve becerilerini daha iyi tanıması ve daha neleri iyi yapabildiğini görmesi açısından bence çok önemli.
Girişimci Ruh
Startup’ta çalışmadan önce girişimcilik ve girişimlerle ilgili neredeyse hiçbir fikrim yoktu. Bir iş fikri nasıl ortaya çıkar, hedef kitleye nasıl ulaştırılır, ne tür kaynaklara ihtiyaç vardır gibi konulara aşina değildim. Bununla birlikte, her hangi bir alanda bir iş fikrine sahip olmak ve aslında o işi hayata geçirmek arasında çok büyük farklar olduğunu da görüyorum. Bir iş modeli geliştirebilmenin ötesinde girişimciliği bir yaşam biçimi olarak da benimsemek gerekiyor. Çok çalışmak, risk almak, kendini adamak, vizyon, sonuç odaklı davranmak, liderlik ve iyi planlama da olmazsa olmazlardan. Kabul edelim ki hiç de kolay değil. Girişimciliğe bir öğretmen gözünden ve eğitim dünyası tarafından bakarsak, ne okullarda öğretilen ne de eğitimciler arasında yeterince popüler olan bir kavram olduğunu görüyoruz.
Öte yandan, yurtdışında eğitim kökenli girişim sahiplerini tanımlamak için kullanılan Teachpreneur veya Teacherpreneur kavramlarını artık daha da sık duyar olduk. Öğretmenlik ve girişimcilik birbirine çok uzak alanlar olarak görünse de, yakın zamanda bununla ilgili dinlediğim bir panelde, iyi bir öğretmenin aslında hedef kitlesini analiz etme, onun ihtiyaçlarına uygun ürün tasarlama ve sunma konusunda usta olduğu çünkü her derste yaptığı işin aslında bu olduğu iddia ediliyordu. Böyle bakınca gerçekten ilham verici. Eğitimde yeni oluşumlar yaratma ve özellikle sahip olduğumuz teknolojik fırsatlar sayesinde daha çeşitli eğitim olanaklarının yolunu açma açısından öğretmenler arasında girişimci ruha ihtiyaç var. Risk alma veya konfor alanından çıkma gibi potansiyel zorlukları da aşarsak girişimci öğretmen saysının artmaması için bir sebep yok. Örnek vermem gerekirse, birkaç Matematik öğretmeninin kendi öğrencileri için çektikleri ders videoları olarak başlayan ve sonrasında tüm dünyaya açtıkları platform Hegarthymaths. Hem Matematiği daha geniş kitlelere sevdirmeyi hem de öğretmenlere ve öğrencilere farklı öğrenme tekniklerinin yolunu açan bir platform. Bunun gibi bir girişimci ruhun daha çok ateşlenmesi ve öne çıkarılması gerekiyor.
Bir öğretmenseniz ve işinizi severek yapıyorsanız şanslısınız. Ben de şanslı bir öğretmendim. Ancak daha önce hiç aşina olmadığınız şeyler denemenin, öğrenmenin, kendini daha iyi tanıma fırsatlarını kucaklamanın ve gelişim hissinin yaşattığı tatmin paha biçilemez.